Yetişin Çocuklar Kitabı
Yetişin Çocuklar Kitabı İncelemesi
Yazarımız sayın Selçuk Şirin bu kitabı yazma gayesi hayatta en mühim olarak gördüğü uğraşın çocuk yetiştirmek üzerine olduğunu belirtmiş ve bu kitabı kaleme almıştır. Yazar bu kitabı yalnız ebeveynler için değil eğitimciler için de yazmıştır. Çocuklar hem anne babaları hem de okulda öğretmen ve yöneticileri tarafından bilimsel veriler ışığında yetiştirilmesi ve desteklenmesini amaçlamıştır. Anne babalar için yapılabilecek en önemli iş bir insanı hayata en iyi şekilde hazırlamaktır. Tarih boyunca çocuk yetiştirmek yalnızca anne babaya değil ailenin diğer üyelerine de verilmiştir. Çocuğun anne babası kadar diğer aile büyükleri de gelişim sürecinde söz sahibiydi. Yazar kitapta ‘’ebeveynlik krizi’’ diye bir sorundan bahsediyor. Buradaki sorundan kastetmek istediği şudur: Çocuklarımız bizim hiç bilmediğimiz bir dünyada yaşayacak bu kadar hızlı değişim, bu kadar çok bilinmez ve gelenekten bu kadar hızlı kopma sebebiyle ciddi bir şekilde yetiştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ebeveynlik krizi ile ortaya çıkan boşluğu son yıllarda genç ebeveynlerin kendileri doldurmaya başladı. Ebeveyn çocuk yetiştirirken bir reçete arayışından vazgeçmeli. Çünkü çocuğun mizacına, yaşanılan kültüre, sosyal çevreye, zamana göre değişen doğrular vardır. Bu reçeteler her çocuk için her koşulda geçerli değildir. Çocuk yetiştirme yetişkinlerin, tutum eylem ve inançların tamamını kapsıyor.
Fiziksel gelişim doğum öncesinden başlayarak gelişimini kapsar. Genetik faktörler çoğunlukta olmak üzere çevresel faktörlerde belirleyicidir. Zihinsel gelişimin kritik evresi 0-6 yaş arası dönemdir. Beyin gelişiminin yüzde 90’ı ilk üç yılda tamamlanıyor. Araştırmalar duygusal gelişimin, zihinsel gelişimin de anahtarı olduğunu söylüyor. Bu araştırmalardan çıkarımımız duygularını kontrol etme becerisi gelişmemiş çocuklar zihinsel potansiyellerini açığa çıkarmakta güçlük çekiyorlar. Bronfenbrenner’ in modeline göre, çocuk gelişimini anlamak için pek çok çevresel bağlama tek tek ve birbiriyle ilişkisini dikkate alarak bakmamız gerekiyor. Aile, bu çevresel faktörlerden sadece bir tanesi. Muhakkak en önemli çevresel faktör, ama pek çok başka faktör de gelişim sürecine müdahale edebiliyor. Çocuğun gittiği okul, yaşadığı çevre , sosyal çevre dediğimiz eş dost akraba çevresi her biri kendi başına bir etken. Çocuk gelişimine dair temel bir soru var: Doğuştan mı yoksa çevreden mi? Doğuştan gelen genetik faktörler ile çevreden gelen ekolojik faktörleri birbirinden ayırmak neredeyse imkânsız! Biz geleceğin eğitimcileri olarak her iki alanda da başarılı olmak istiyorsak karşımızdaki çocukların değişebileceklerine ve gelişebileceklerine inanmalıyız.
Çocuk yetiştirirken dikkate almamız gereken 5 nokta vardır bunlardan birincisi: Çocuğun mizacını iyi tanımak mizacı şöyle tanımlayabiliriz. Doğuştan gelen duygusal hareketlilik ve özdenetim gibi alanlardaki kişiler arası farklar olarak açıklayabiliriz. Mizaç tamamen biyolojiktir diyemeyiz. Her doğuştan özellik gibi mizaç da çevresel faktörlerle şekillenir. İkincisi çocuğunuzla güvene dayalı derin bir bağ kurun! Bizim için önemli olan boyut, çocuğun en az bir ebeveynle güvenli bir bağ kurması bu bağı kuran çocuk yeni tecrübelere, yeni öğrenmelere ve gelişmelere açık oluyor. Üçüncüsü mükemmel değil, olduğu kadar iyi olun yeter! Dördüncüsü evde belli bir rutin oluşturun. Rutin tutarlılık demek ki bu çocuklara disiplin kazandırması için en önemli gerekliliklerdendir. Onlara sorumluluk bilincinin oluşması noktasında tutarlılık önemli bir rol oynuyor.
Beşincisi ise çocuklarınızı başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçin! Her anne ve baba kendi çocuk yetiştirme tarzını geniş bir kültürel bağlamda geliştirir. Tabii ki öncelikle kendi anne babalarımızdan etkileniriz. Kendi çocukluğumuz hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar çok belirliyor bizim çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizi. Sadece çocukluk değil yetiştirildiğimiz koşullar, sosyoekonomik ortam, dini inançlarımız ve ahlaki değerlerimiz ebeveynlik tarzımızı belirliyor. Bugün tüm dünyada yaygın olarak kullanılan Baumrind modeline göre anne babalar çocuğa gösterdikleri ilgi ve kontrol seviyesine göre dört gruba ayrılıyor: Otoriter, demokratik, serbest ve ilgisiz(ihmalkâr). Babalık çocuk yetiştirmeyle başlar. Yaşadığımız bu hızlı dönüşüm çağında çocuk bakımına artık anneler kadar babalarında katılması gerekiyor.
Erken çocukluk dönemi ilk 5 yıl hayatımızın en belirleyici dönemidir. Aklımıza gelebilecek herhangi bir gelişim alanı istediğiniz bir beceriyi seçin bu araştırmalardaki ortak özellik: Gelişim bizim daha evvel tahmin ettiğimizden daha erken başlıyor. Annenin hamilelik süreci, yediği içtiği, neler hissettiği bile çocukların gelişim sürecinde tahmin ettiğimizden çok daha fazla rol oynuyor. Doğum sonrası dönem ise çocukların hem fiziksel hem bilişsel hem de duygusal olarak en hızlı dönüşümü tecrübe ettiği yılları kapsıyor. Bu nedenle başta çevre, sonra anne baba etkisinin en çok hissedildiği dönem de budur. Nitekim bu dönemdeki çocuk beynini tarif etmek için bilim insanlarının kullandığı metafor süngerdir. Çocuk beyni sünger misali etraftaki her şeyi içine çeker çünkü. Okul öncesi dönemde zekâyı arttırmanın 3 yolu: Balıkyağı diyeti, erken yaşta diyaloğa dayalı okuma pratiği ve kaliteli bir okulöncesi eğitime katılım. Çocuklarınız için yapacağınız en kıymetli akademik yatırım bu ilk yıllarda yaptıklarınızdır. Erken çocuklukta zihinsel becerileri ölçmenin en kestirme yolu, çocukların kelime hazinesini ölçmektir.
Beyin gelişimini desteklemek için doğumdan itibaren çocukla diyalogdan daha önemli bir şey yok diyor yazar Şirin. Bu diyaloğu kurmanın pek çok yolu olduğunu söyler bunlar: Ninniler, şarkılar, türküler… Okulöncesi kitaplarda bakılması gereken 3 kriter: 1. Gelişim seviyesine uygun kitap. 2. Yanıt veren değil, soru soran kitap.3. Çocuğun ayağını yerden kesen kitap. Benlik kontrolü nedir? Duygularımızı kavrayıp idare etme becerisi. Çocuklara duygu yönetimini nasıl kazandırabiliriz? Kabaca iki yolu var. İlk olarak çocuklarla güvene dayalı sağlam bir duygusal bağ kurmanız. İkincisi onlara iyi bir rol model olmak. Duyguların yönetimi becerisi, öz denetim becerisi kazandırmak için açılan pencere, çocuk 10 yaşına varınca kapanmış oluyor. Ekran bağımlılığı olan çocuklar okulda başarısız, obezite sorunu olan sosyal iletişim becerileri zayıf bireyler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Ekranı çocuklara yasaklamak tamamen çözüm değil. Bu tarz toptan yasakların çocuklarda daha fazla ilgi uyandırdığı ve onları ekrana daha çok bağladığı bir gerçek. Yapılması gereken ekran karşısında geçen zamanı iyi planlamak. Bağımlılık aynı zamanda kişinin içinde bulunduğu koşullar tarafından belirlenir. 0-18 aylık bebekleri tüm ekranlardan uzak tutmak gerekiyor.18-14 aylık bebekler ekranla tanışma mümkün ama şart değil. Burada kriter ekrandaki içeriğin niteliği çocukların ekranla tanışması ne kadar geç olursa o kadar iyi. 2-5 yaş çocuklar günde en fazla 1 saat ekran başında olmalı yine kriter kaliteli içerik. 6 yaş ve üzeri çocuklar ile ergenler somut sınırlar yerine genel prensipler ortaya konulmuştur. Yapılması gereken çocukla birlikte ‘’ekran zaman planı’’ oluşturmak. Bunun yanı sıra aile ile yapılan teknoloji detoksu yani birlikte yapılan teknolojiye ara verme çocuklar için daha etkili olacaktır çünkü bağımlılık ortama göre değişebilir topluca yapılan bir uğraş daha etkili olmaktadır. Aynı şey bağımlılıktan kurtarmak için topluca o yönde davranışlar sergilemekten geçmektedir.
Çocuk yetiştirmek ilk olarak evde başlar. Bu sorumluluk ise çocuğun ebeveynlerine düşmektedir. Daha sonra çocukların okula başlamasıyla birlikte ikinci yer ise okul olmaktadır. Bununla beraber çocuğun sorumluluğunun anne bananın yanı sıra onu okulda yetiştiren eğitimcilere de düşmektedir. Okulöncesi eğitim geri dönüşü en yüksek olan yatırımdır diyor yazar bu konuda yazara katılıyorum çünkü bilişsel gelişim açısından bakıldığında ilk 6 yıl çocuğun gelişimi açısından çok önemli olduğunu biliyoruz. Çocuğun kendi akranları ile kaliteli vakit geçirmesi ve çocuğun kendine olan özgüveninin gelişiminin yanı sıra ince motor becerilerinin gelişimini önemli ölçüde geliştiğini söyleyebilirim. Yazar şirin ile aynı düşüncede olarak okul öncesi eğitimin zorunlu olmasından yanayım.Okula hazırlık evresi çocuktan çocuğa değişkenlik göstermektedir. Anne ve babanın sosyoekonomik durumu, evdeki öğrenim materyalleri , kitap, defter, kalem gibi araçların varlığı okula hazırlık durumunu belirler. Bunun yanında çocuğun okula hazır oluş durumu zengin bir okul öncesi eğitim kurumuna katılımı da etkilidir. Çünkü çocuğu yalnızca zihinsel ve akademik gelişimin yanı sıra sosyal ve duygusal yönden zengin bir öğrenme ortamına girmiş olmaktadır. Çocuk bu ortamda erken yaşlarda aile dışında yabancı olarak öğretmeni ve arkadaşlarıyla bir bağ kurmayı öğrenmektedir. Yazar bu konuda önemli bir noktaya değinmektedir. Kaynaklarımızı her şehre bir üniversite yerine her mahalleye bir okulöncesi eğitim kurumlarına yatırmamız gerektiğini belirtmektedir.
Yazar şirin her velinin okuldan talep etmesi gereken 6 beceriden şöyle bahsetmştir.1.Eleştirel düşünme ve problem çözme becerisi 2. Hayatın farklı katmanları arasında iş birliği kurma becerisi 3. Zihinsel çeviklik ve esneklik 4. İnisiyatif alma ve girişimcilik 5.Sözlü ve yazılı iletişim. 6. Bilgiye ulaşma ve işleme becerisi. Yazar şirine göre çocukların kodlama öğrenmeye ihtiyacı var çünkü teknoloji çağında yaşıyoruz. Ona göre 1. Kodlama bir hayali gerçekleştirme aracı, hayal ettiğini üretebilme becerisi olduğunu söyler. 2. Bilgisayar olmadan da kodlama öğrenilebilir. 3. Evde kodlama için online kaynaklar mevcut 4. Kodlama sosyal bir uğraştır. 5. Her çocuk yazılımcı olacak diye bir kural yok.
Bazı araştırma sonuçlarına göre ilkokulda verilen ödevlerin az olması lise çağı çocukların verilen ödevlerin fazla olması gerektiği yönde. Yine diğer ülkelere kıyasla Türkiye ve Karadağ hariç diğer ülkelerde ödev süresi arttıkça başarının pozitif yönde artışı görülürken bizde tam tersi durum gözlemlenmiştir. Bunun sebebinin ise Proje bazlı ödev yerine ezber bazlı test vermemizden kaynaklandığı görülmüştür. Yazar şu noktada yakınmaktadır: Yaz tatilini öğrenme kaybı olarak görmek. Yaz tatili gelecek dönem için hazırlık geçen dönem için tekrar niteliği taşıyıp taşımaması sizlerin elinde güzel değerlendirerek verim alabilir ya da olan bilgilerin unutulmasına yol açabilirsiniz. Tatilde öğrenme kaybının önüne geçmek için yapılması gerekenleri şöyle açıklamıştır: Tatil setleri, Tatil kampları, Sportif etkinlikler, Sanatsal etkinlikler, Planlı gezi ve ziyaretler, Kaliteli zaman paylaşım.
Ergenlik dönemi fırtınalı geçer burada ailelere bir görev düşüyor. Bir taraftan çocuklarımızı ergenlikte geçirdikleri tüm değişimlerle birlikte sevmekte ısrar edeceğiz, bir taraftan da onlara gerekli sınırları koyup, sorumluluk almalarına yardımcı olacağız. Bu iki uç arasında dengeyi çocuklarımızın mizacına, çevremizin özel taleplerine göre karar vereceğiz. Ergenlik döneminde anne babaya, yetişkine düşen ilk görev, çocukların duygusal durumunu yakından gözlemleyecek kadar onlara yakın olmak. Onların hayatlarından, duygusal dünyalarından haberdar olmak. Çünkü ancak o zaman çocuğumuzun yaşadığı zorluklardan haberdar olacağız.
Çocuk yetiştirmek ilk olarak evde başlar. Bu sorumluluk ise çocuğun ebeveynlerine düşmektedir. Daha sonra çocukların okula başlamasıyla birlikte ikinci yer ise okul olmaktadır. Bununla beraber çocuğun sorumluluğunun anne bananın yanı sıra onu okulda yetiştiren eğitimcilere de düşmektedir. Okulöncesi eğitim geri dönüşü en yüksek olan yatırımdır diyor yazar bu konuda yazara katılıyorum çünkü bilişsel gelişim açısından bakıldığında ilk 6 ayın çocuğun gelişimi açısından çok önemli olduğunu biliyoruz. Çocuğun kendi akranları ile kaliteli vakit geçirmesi ve çocuğun kendine olan özgüveninin gelişiminin yanı sıra ince motor becerilerinin gelişimini önemli ölçüde geliştiğini söyleyebilirim. Yazar şirin ile aynı düşüncede olarak okul öncesi eğitimin zorunlu olmasından yanayım.
Okula hazırlık evresi çocuktan çocuğa değişkenlik göstermektedir. Anne ve babanın sosyoekonomik durumu , evdeki öğrenim materyalleri , kitap, defter, kalem gibi araçların varlığı okula hazırlık durumunu belirler. Bunun yanında çocuğun okula hazır oluş durumu zengin bir okul öncesi eğitim kurumuna katılımı da etkilidir. Çünkü çocuğu yalnızca zihinsel ve akademik gelişimin yanı sıra sosyal ve duygusal yönden zengin bir öğrenme ortamına girmiş olmaktadır. Çocuk bu ortamda erken yaşlarda aile dışında yabancı olarak öğretmeni ve arkadaşlarıyla bir bağ kurmayı öğrenmektedir. Yazar bu konuda önemli bir noktaya değinmektedir. Kaynaklarımızı her şehre bir üniversite yerine her mahalleye bir okulöncesi eğitim kurumlarına yatırmamız gerektiğini belirtmektedir.
Ergenlik dönemindeki bir çocuğa sadece çok çalış diyorsanız bilmelisiniz ki bir şeyleri eksik yapıyorsunuz. Onların başarması için önce kendi hayallerini keşfetmesi şart ilk adım bu olmalı. Üniversite tercihi yaparken çocuğunuz sıralamaya veya puana bakmıyorsa siz de bakmayın. Kendi ideallerine, planlarına çabalarına göre uygun olan mesleği seçsin. Yazar şirin önemli bir konuya parmak basmış ve şöyle demiştir: Kendi çocuklarımız kadar başka çocukları da düşünmeliyiz çünkü hikâyenin geri kalan kısmını onlar beraber yazacaklar. Yaşadığımız toplumu, yaşadığımız dünyayı da dert etmemiz gerekiyor. Daha sağlıklı ve başarılı çocuk yetiştirmenin yolu genç kadınlara daha iyi eğitim vermekten geçmektedir. Anne ne kadar bilgili ve bilinçli olursa çocuk için o kadar faydalı olacaktır. Maalesef ki ülkemizde erkeklere oranla kadın eğitimine gereken önem verilmemektedir. Yalnız eğitim için değil ekonomi açısından da dünya ile rekabet etmek istiyorsak genç kadınlarımızı istihdama katmak zorundayız.
Sayın Selçuk ŞİRİN’İN bu kitabı realist ve idealist bir şekilde kaleme alarak gayet açık ve net, dilinin oldukça sade ve anlaşılır olmasıyla biz okurlara, ebeveynlere, eğitimcilere bir başucu kitabı olarak önemli ölçüde fayda sağlayacağı kanaatindeyim. Benim gibi tüm öğretmen adaylarının mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Yazar kitapta bebeklikten ergenliğe kadar olan tüm eğitim sürecini yalın bir şekilde eğitimcilerin ve çocukların düzeltilmesi gereken noktalara ve pürüzlere değinmiştir. Bu kitabı kendimize rehber edinerek hayatımızı bir nebze de olsa kolaylaştırabilir çocukların gelişimi ve bu gelişim sürecinde yapmamız gerekenlerin bilincinde olursak daha anlaşılabilir, yaşanılabilir, ilişkilerle ve doğru iletişimle hayatımızı kolaylaştırabiliriz. Bu kitapta bana göre yanlış dediğim bir husus olmadı sayın şirin başka tanıdığımız diğer yazarlardan farklı olarak kitabın sonunda mülteci çocuklardan bahsederek onların eğitimi hakkında da yapılması gerekenlerden bahsetmiştir. Bu noktaya değinmesi duyarlı oluşu açıkçası benim hoşuma gitti. Kitabı beğendim ve tavsiye edeceğim.